Bu Blogda Ara

FABERGE YUMURTALAR







Faberge yumurtaların hikayesini bilir misiniz?
 Ben o hikayeyi çok severim.
Çünkü onlarla ilgili benim de bir hikayem var.
Bu yumurtalar,ilk kez 1842’de St.Petersburg’da Gustave Fabergé tarafından yapıldığını ve oğlu Carl Fabergé tarafından geliştirildiğini görüyoruz. Carl Fabergé, bu yumurtaları her yıl Son Romanov ailesine hediye olarak gönderirmiş.
Fabergé yumurtaları, paskalya “yumurta sanatının” en ünlüsüdür. Burada yumurta gücü ve iktidarı sembolize etmektedir. Kral, çar veya imparator, bütün yaşam enerjisini, bütün üretken enerjiyi (libido) kendi dünyevi varlığında toplar. Haremine veya çevresindeki kadınlara bunu erkeklik gücü olarak yansıtır. Onlardan da doğurgan olmasını bekler.
Genelde kaz yumurtası büyüklüğündedir.
Mine işlemeli ve mücevher süslemelidirler.
Her yumurtanın içinden bir sürpriz çıkar.
53 tane olduğu biliniyor. Hepsi de Amerika’da ki müzelerde sergileniyor.
 “Paskalya ateşi ve paskalya mumu paskalya bayramının özelliklerindendir. Bunlar ölümü yenen ve yeniden dirilen İsa’nın sembolleridir.
Paskalya tavşanı ve yumurtası ise iki temel semboldür. Çok eski Cermen inançlarına göre yumurta hayat kaynağının sembolüdür. Doğurganlığın sembolü ise tavşandır. Paskalya yumurtaları eskilerden beri çeşitli renklere boyanır. Çocuklar anne ve babaları tarafından evin içine veya bahçeye saklanan paskalya yumurtalarını, çikolata paskalya tavşanları ve diğer şekerleri paskalya bayramında arayıp bulmaya çalışırlar.

Rahmetli babaannemin, taklit Fabergé’leri vardı.
Porselenden yapılma, çok şık, çok özeldi hepsi.
Bütün aile bir araya toplantığımız o şenlikli kahvaltılarımızda, sadece torunlarının önüne (toplam 6 tane)  bunlardan koyardı. Kahvaltı bitene kadar, hiç bir torun açmaya cesaret edemezdi, kahvaltısını önce bitiren, Fabergé sini açar, içinden çıkan sürprize sevinerek masayı terk ederdi. Herkes birbirinin sürprizini merak ederdi aslında…
Ben hariç.
Benim derdim, içinden çıkanı değil, aslen kendisiydi. Herkes dağıldıktan sonra masada kalır, tüm Fabergé’leri toplar, tek tek incelerdim, özlerdim onları sanki. Kiminin ayağı metal, kiminin ayağı pirinç, kimi kulplu, kulpsuz.
Hele bir tanesi vardı ki: Favorim. Üzeri kırmızı mine çiçekli, kulbunun ucunda minik çan asılı…Benim olsun isterdim, ama cadı, vermezdi.
Yıllar sonra, favorim değil de, bir başkasını bana hediye etti.
Favori olana ne olduğunu hatırlamıyorum.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder